İŞ ADAMLARINA TAVSİYELER | |
Mustafa PAMUKOĞLU | |
Atatürk'ün Tarım Politikası Işığında Tarımı Yeniden Canlandırmak | |
Mustafa KAYMAKÇI |
Doç. Dr. Barış DOSTER: Sibirya’dan Moskova’ya… |
Cuma, 16 Kasım 2012 10:42 |
Türkiye ekonomik olarak doğuya, siyasi olarak ise batıya yöneledursun, Orta Asya’daki, Kafkasya’daki, Hazar Havzası’ndaki gelişmeler, Avrasya’daki arayışlar büyük bir hızla ilerliyor. Üstelik bunlar sadece Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvelerinden ibaret değil. Yalnızca ekonomik, politik, askeri amaçlar içermiyor. Çok zengin, çok yoğun bilimsel, kültürel faaliyetler de söz konusu.
Bu kapsamda Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi’nce 18-22 Eylül tarihlerinde Buryat Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Ulan Ude’de düzenlenen “Orta Asya Dünyası” başlıklı uluslararası sempozyum da bunlardan biriydi. Sempozyuma, Hindistan’dan ABD’ye, Moğolistan’dan Macaristan’a uzanan geniş bir coğrafyadan yüzlerce bilim insanı katıldı. Bilimsel hayatta henüz ABD ve AB ezberinden yeterince kurtulamamış olan ülkemizden katılan tek kişi ise bu satırların yazarıydı. Gelelim işin bilimsel boyutuna… Buryatça ile Moğolca birbirine çok yakın iki dil. Zaten Moğolistan da Rusya ve Çin arasında kalan bir ülke olduğu için, sohbet ettiğimiz Moğol araştırmacıların bir kısmı, topraklarının bir bölümünün Rusya bir bölümünün de Çin sınırları içinde kaldığını söylüyorlar. Böyle düşünen Moğollara göre; Buryat, Rusların icad ettiği, Moğolları bölmek için uydurulan bir terim. Aralarında en küçük bir fark bile olmadığını, Buryat – Moğol ayrımının politik bir ayrım olduğunu belirtiyorlar. Dillerinin, dinlerinin, fiziki yapılarının, kültürlerinin aynı olduğunu ifade ediyorlar. Ayrımın jeopolitik çıkarlardan doğduğunu anlatıyorlar. Bazı eserlerde Rusya’dakilere Batı Buryat, Moğollara ise Doğu Buryat denmesinin tamamen siyasal bir tercih olduğunu ifade ediyorlar. Kimi bilim adamları ise Buryatlar ile Moğolların aynı olmadığını söylüyorlar. Batı Buryatların eski Türk boylarından biri olduklarını Türkçeye yakın bir dil konuştuklarını öne süren tezleri anımsatıyorlar. Biz bu konuları konuşurken lafa giren bir Rus profesör şöyle diyor: “Etnik köken sorunu bilimsel bir sorun değildir. İcat edilmiş bir sorundur. ABD’ye bakın, kendisi söz konusu olunca bu mesele üzerinde hiç durmaz, çünkü çağdaş bir Amerikan ulusu yaratmıştır. Ama dünyanın geri kalanına etnik, dinsel, mezhepsel araştırma yapmalarını önerir. Sonra da bunlar üzerinden ayrımları, çatışmaları özendirir”. Bu yanıt, ister katılın ister katılmayın, üzerinde uzunca düşünmeyi gerektiriyor. GELELİM MOSKOVA’YA… Rus gençlerle sohbet ediyoruz. Atatürk’ü bilmeyen yok. Antalya en gözde, en sevilen Türk şehri. O kadar ki, Ulan Ude – İstanbul arasında doğrudan uçak seferi yokken, Ulan Ude – Antalya arasında doğrudan uçak seferleri olduğunu dikkate alırsanız, Moskova’dan yazın günde kaç uçağın Antalya’ya geldiğini hesaplayabilirsiniz. Ruslar için uçak bileti dahil bir haftalık Antalya tatilinin paket fiyatının bin dolar kadar olduğunu öğreniyoruz. Moskova’da ilk durağımız Kremlin ve Kızıl Meydan dünyanın her tarafından gelen turistlerle dolu. Lenin’in mozolesi de orada. Gelinliği ve damatlığı içinde Kırgız çift de, ellerinden düşürmedikleri fotoğraf makineleriyle hemen hemen gördükleri her şeyin fotoğrafını çeken Japon turistler de buradalar. Hediyelik eşya satıcıları meydanın çevresinde düzenli şekilde sıralanmışlar. Hiç gürültü ve kargaşa yok. Tezgâhlara göz gezdiriyoruz. SSCB döneminden kalma, Kızıl Ordu’ya ait askeri armalar, rütbeler, rozetler en çok satılan ürünlerin başında geliyor. Lenin’in resminin olduğu rozetler, kupalar, anahtarlıklar tezgâhların en önünde. Dünya liderlerinin resimleri olan tahta eşyalar arasında Putin, Stalin, Che, Arafat, Gorbaçov, Obama ve de KALPAKLI ATATÜRK yan yana duruyor. Matruşka denen oyuncak bebekler ve Rus kalpakları en çok satılan hediyelik eşyalar arasında. İnsanlar güzel, güleç, bakımlı ve şık. Rusların tarihe, doğaya, kültürel mirasa saygısı çevre düzenlemesinden, görkemli anıtlardan, büyük parklardan, tarihi çeşmelerden belli oluyor. Müzeler, sanat galerileri, opera binaları, konser salonları görülmeye değer. Şehrin içinden kıvrılarak geçen Moskova Nehri üzerinde küçük gemiler, gezinti tekneleri dolaşıyor. Üstü açık otobüsle panoramik bir şehir turu yapmak da turistlerin seçenekleri arasında. Şehir o denli temiz ki, dikkatlice bakmazsanız yerde ne çöp, ne de sigara izmariti göremiyorsunuz. Moskova’yı gezerken şehir planlamasının önemini bir kez daha düşünüyoruz. Şehir merkezindeki bir parkta oturup önümüzden geçen kalabalığı izliyoruz. Rus gençleri, henüz küpe ve dövme modasına Batıdaki ve ülkemizdeki akranları kadar kapılmamışlar. Ama cep telefonu, kot pantolon ve spor ayakkabı konusunda aynı şeyleri söylemek zor. Bu durum küreselleşmenin tek tipleştirici etkisini bir kez daha kanıtlıyor. Ancak hemen belirtelim ki, Avrupa ve ABD’deki yaşıtlarına göre çok daha kibar, nazik ve saygılılar. Trende, metroda, parkta her yaştan insanları ellerinde kitapla, dergiyle, gazeteyle görünce, Sovyet döneminden kalma eğitim, kültür, sanat ve spor altyapısının etkisini anlıyoruz. Tiyatro, bale, opera, konser salonlarının dolup taştığı, neredeyse her 300 metrede bir, kültürel- sanatsal etkinliklerin biletlerini satan küçük büfelerin olduğu Moskova’yı yürüyerek keşfetmeyi sürdürüyoruz. Moskova Üniversitesi’ne bağlı bir fakültenin önünde duruyoruz. Panolar etkinlik duyurularıyla dolu. Sınırlı maaşlarına ve olanaklarına karşın bilim insanlarının üretkenliği, katılımı ve bilimsel toplantıların sıklığı dikkatimizi çekiyor. AVRASYA COĞRAFYASI DAHA FAZLA İLGİYİ HAKEDİYOR… Moskova’da trafik günün her saati çok yoğun olduğundan, büyük çoğunluk metro ve tren kullanıyor. Moskova metrosu zaten bir sanat eseri gibi. Şeremetevo Havaalanı gibi dünyanın en işlek havaalanlarından birine şehir trafiğine hiç karışmadan ve uçağı kaçırma korkusu yaşamadan gitmek mümkün. Şehir merkezinden kalkan tren, hiç durmadan 35 dakikada gidiyor. Rahat, konforlu ve dakik. Bilet 320 ruble, yani 8 Avro dolayında. Havaalanının girişi de bir tür sanat galerisi olarak düzenlenmiş. Biz de fotoğraf sergisini geziyoruz. Kısacası Türkiye’nin doğusu, Rusya, Kafkasya, Orta Asya genel olarak Avrasya coğrafyası hem politik, hem ekonomik, hem akademik, hem de turistik açıdan daha çok ilgiyi hak ediyor. Ve ATATÜRK Asyalı köklerimiz konusunda da şu sözleriyle bizi uyarıyor: “BİZ TÜRKLER ASYAİ BİR MİLLETİZ, ASYAİ BİR DEVLETİZ”.
Doç. Dr. Barış DOSTER USİAD Bildiren Dergisi 56. Sayı Derginin 56. Sayısını okumak için tıklayınız www.usiad.net |